TARİHSEL BİR PERSPEKTİFTEN KİŞİSEL BİR ÜSLUBA
Sezer Tansuğ
Ülkemizde her biri onar yılı kapsayan periodlara bağlı olarak sanatçı kuşaklarının eğilim farklarını belirleyen süreçler, giderek Batıdan ithal edilen akımların hegemonyasını daha çok yansıtan gizli ya da açık bunalımları da beraberinde getirmiştir. Dünyada büyük bir sanat pazarı hareketinin oluştuğu 80 li yıllarda piyasanın inkarını öngören konseptüalist ve benzeri paradokslar ise, bunalımların apaçık yan göstergeleri olmuşlardır. Ancak kendi benliklerinden koparılmayı, kendi kimliklerine yabancılaştırılmayı kabul etmeyen ve sorunlara kendi özgün duyarlılıklarının bilinciyle yaklaşan genç sanatçılar, 80 li yılların yenilenme ihtiyaçlarını ithal düşüncelere dayandıran sahte düzenlemelerde değil, resimsel kompozisyonun kökleşmiş sorunlarını irdeleyerek yanıtlamışlardır.
80 li yılların artık tarihsel bir perspektife dönüştüğü 90 lı yılların tam ortasından geriye bakıldığı zaman, 80 leri kapsayan on yıllık bir periodun ne ölçüde verimli olduğu da görülebilmektedir. Bu on yıllık süre içinde, özellikle figüratif ve soyut karşıtlığının ancak yapay düzeylerde tartışıldığı koşullar aşılabilmiş ve çağdaş resim sanatındaki gelişmelerin evrensel bağlamda spekülatif yaklaşımlardan çok, kimlik sorunsalının açıkca tartışıldığı bir gelenek bilincine yöneldiği görülmüştür. Günümüzde geçerli olan üslup eğilimlerinin çerçevesinde, farklı bir geleneksel irade bilincinin yansıtıldığı görünümler, farklılıkların ortadan kaldırılmasını amaçlayan standardizasyon odaklarına karşı mükemmel ve etkin yanıtlar oluşturabilmişlerdir.
80 li yıllar perioduna mensup hangi sanatçıdan söz etmek gerekse, kimlik sorunsalının dışlanması mümkün olmayan yoğunluğu ile karşılaşılmaktadır. Ülke duyarlılığına zenginlik katan bir yöresel kökene bağlılık ise, sanatçının bu bağlamda özgün bir bilince sahip bulunduğunun göstergesidir. Kafkas kökenli bir ailenin genç kuşak bireyi olarak, Ahmet Özel’in yöresel bir mitolojik söyleme bağlılık tutkusuda, böyle bir bilinç olgusuna tipik bir örnek olarak gösterilebilmektedir.
Ahmet Özel giderek soyutlamanın zihinsel kategorilerine değin ulaşmış ve tuvallerini adadığı bir göktaşları söylemiyle evrenin, doğanın oluşumuna ilişkin sezgilerini, insanın varoluş süreciyle de özdeş kılmaya yönelmiştir. Ahmet Özel, düzen ve denge ölçütleriyle anlamlı bir kaos arasındaki sırlara dair duyarlılığın ipuçlarınıda, belki bu yöresel mitosların ruhunda yarattığı karmaşık etkilerde bulmaktadır.
Tuvallerinde sistematik bir gelişme temposu tutturmuş olan Ahmet Özel’in, başlangıçta figür eğilimlerine araştırıcı bir yorum katkısıyla yaklaşan kompozisyon çabaları, anlatımcı sınırlara hapsolup kalmayı hiç benimsemeyen bir yol izlemiş ve bu yolun göz ardı edilmediği yöntemler daima uygulamaya sokulmuştur. Önceleri gündelik sorunların irdelenmiş olduğu mesaj birikimleri de, giderek dışa ait bir söyleme bağlı kalmaktan çıkarılıp içselleştirilmiştir. Sanat tarihinin şematik ya da soyutlamacı nitelikte bazı verilerine gizli ya da açık atıflar içeren kompozisyon çalışmalarının, içselleşen ya da başka bir deyimle “derunileşen” söylemin oluşumuna yön verdiği ya da en azından yardımcı olduğu da düşünülebilmektedir. Sanatçının bir klasik Osmanlı minyatür kompozisyonunu irdeleyen çalışması, hem desen inşacılığı hem de renk sorunlarına ne ölçüde duyarlı olduğunu belirliyor ve tarihsel verileri çağrıştıran bu ya da türden kompozisyonlarda, çağdaş resimsel vizyona olgunlaşmış bir içerik söylemiyle yaklaşabilmenin sorumluluğu hissediliyor. Toplumsal atıflar içeren güncel mesaj birikimlerinin bu aracılar vasıtasıyla yeni kompozisyon çalışmalarına intikali ise, Ahmet Özel’in üslup gelişiminde soyutlamacı ilkeleri ön plana çıkaran bir aşamanın habercisi niteliğini de kazanıyor.
Her üslubun kendine özgü bir ikileminin olduğu ya da ortak bir ikilem sorunsalına daima özgün bir bireysel çözüm çabasıyla yanıt arandığı varsayılırsa, Ahmet Özel’in tuvallerini bu bağlamda belirleyen ölçütlerden biri, resim temalarının salt bir kompozisyon vesilesi olarak algılandığı koşullarda bile, resme model oluşturan nesnel görünümlere, sözel niteliklere indirgenebilir olan bazı içerik boyutlarının maledilmesidir. Oysa figüratif, reel bir modeli soyutlanmış bir niteliğe kavuşturma süreci, ancak nesnel gerçekliğin cevherini, özünü algılanmaya dönük bir etkinliktir. Dolayısıyla soyutlanmış bir düzen içinde, resmin reel modelini kolayca çağrıştıran işaretler korunuyorsa, bu koşul altında gerçek olanla imgesel olanı buluşturan bir ikilem vurgulanmakta, eğer bu işaretler kompozisyonu yenilenmiş devinimleri içinde gözden kayboluyorsa, gerçek olan da imgesel olan da resim yüzeyinden çekilmekte ve bunların yerini görme ile düşünmeyi buluşturan, retinal ve zihinsel süreçler almaktadır. Ahmet Özel’in en yeni tuval çalışmaları bu nitelikte bir düzeyin eşiğinde ve bir üslubun gelişmesine yeni ivmelerin kazandırılabilir olduğu bir esnekliğe kavuşma sürecinde görünmektedir.
Ahmet Özel’in evren ve doğada oluşup giden devinimlere zihinsel süreçlerin içsel yoğunluğu ile aşkın ölçütler taşıyan içerik söylemi, göktaşlarının kavramsal büyüsü altında toplanan çekici bir tuval dizisi oluşturuyor.
(1996 yılında Kare Sanat Galerisi’nde açılan ‘Göktaşları’ Sergisi Katalogundan)